25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 25.11.2017 | Okunma Sayısı: 1364

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

Değerli basın mensupları,

Öncelikle bu önemli günde bizlerle beraber olduğunuz için sizlere Baromuz adına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Tarih boyunca ataerkil toplum yapılanmaları ne yazık ki daha güçlü olan erkeğin kendisine karşı güçsüz durumdaki kadına yönelik şiddet eylemlerinde bulunmasını olağan karşılamıştır. Bununla beraber 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren kadınların başta çalışma hayatı olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında söz sahibi olmaları ile kadına yönelik insan haklarının ihlalleri ve özellikle şiddetle mücadele küresel anlamda ele alınmaya başlanmıştır.

Bu kapsamda yapılan çalışmalar sonucunda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1999 yılında 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilmiştir. Aynı zamanda 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde katledilen üç kız kardeşin – Mirabel Kardeşlerin anısına atfen ilan edilen bu günde, Ülkemiz dahil tüm BM üyesi tüm ülkelerde her yıl çeşitli etkinlikler düzenlenerek kadına yönelik şiddete dikkat çekilmekte, şiddetin ortadan kaldırılabilmesi için yapılması gerekenler hususunda çalışmalar yapılmaktadır.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) taraf bir ülkedir. Bu sözleşme ve devamında 25 Kasım 2011’de İstanbul’da imzaya açılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” başlıklı İstanbul Sözleşmesi, taraf ülkelere kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı, gerekli yasal düzenlemeleri yapma ve şiddeti ortadan kaldıracak uzun ve kısa vadeli çözümler getirme sorumluluğu getirmektedir.

Ne var ki yasal düzenlemeler ve bağlayıcı nitelikteki söz konusu uluslararası sözleşme hükümlerine karşın, ülkemiz halen kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda Dünya sıralamasında oldukça gerilerde kalmakta ve şiddet ayrımcılığının boyutları her geçen yıl artmaktadır. Verilere göre 2016 yılında kadın cinayeti sayısı 278 iken 2017 yılının ilk on ayında bu sayı 286’dır. Kadın ölümleriyle sonuçlanan şiddet olayları yıllara göre artış göstermektedir. Bununla birlikte kayıtlara geçen rakamlar buz dağının görünen yüzü olup, şiddet nedeniyle intihara sürüklenen yahut şiddet mağduru olmasına rağmen kaza eseri hayatını kaybettiği bildirilen onlarca kadın bulunmaktadır.

Öte yandan her gün onlarca kadın fiziksel şiddetin yanı sıra taciz ve tecavüz eylemlerine maruz kalmakta, işkence görmektedir. Yine pek çok kadın çalışması engellenerek yahut ağır işlerde çalıştırılmakla birlikte kazancı elinden alınarak ekonomik şiddete uğramaktadır. Daha da vahimi duygusal ve psikolojik şiddet mağduru yüz binlerce kadının sessiz çığlıklarını duyan kimse bulunamamaktadır.

Şiddetle mücadelenin, yalnızca ceza yasalarını uygulamaya koymak suretiyle başarılı olamayacağı, bu konuda toplumun tüm bileşenlerini ve sosyal hayatın tamamını içine alan geniş çaplı bir dönüşümün tüm mevzuata hakim olması gerekliliği açıktır. Zira şiddet her zaman ceza yasalarında basma kalıp tanımlanan suç tipleri ile sınırlı kalmamakta, boyut, şekil ve süreklilik yönünden zaman içerisinde çok fazla değişik türlerle karşımıza çıkmaktadır. Yine mağdurların özellikle mahalle baskısı olarak adlandırılan toplumsal yönelimler nedeniyle pek çok kez mağduriyetlerini değil ilgili makamlara, en yakınlarına bile anlatamadıkları, bazen de anlatsalar dahi yaşadıklarının önemsiz olaylar olduğu öne sürülerek reddedildikleri bilinen bir gerçektir.

Kadına yönelik hiçbir şiddet eylemi elbette cezasız kalmamalıdır. Bununla beraber şiddet eylemlerini yalnızca bireysel eylemler olarak değerlendirmek suretiyle faillerin cezalandırılmasıyla yetinmek, olayların toplum psikolojisinde yarattığı travmayı yok saymak anlamına gelmektedir.

Söz konusu yaklaşım, şiddetin önüne geçmekten ve yeni şiddet eylemlerini engellemekten ziyade, yalnızca baskılamaya yönelik bir yaklaşımdır ve uzun vadede asla olumlu sonuç veremez.

Devletlerin toplumda kanayan bir yarayı tedavi ederken, yeniden yara açılmaması için gerekli önlemleri alma yükümlülüklerinin bulunduğu kuşkusuzdur. Bu kapsamda kadına yönelik şiddetin önüne geçilebilmesi için küçük yaştan itibaren bireylerin bilinçlendirilmesi, en küçük sosyal birim olan ailelere inilerek ana – baba eğitimlerinin tüm vatandaşlara yaygınlaştırılması, şiddet kavramının ve mücadele gerekliliğinin müfredata alınarak okullarda gençlerimize ders olarak okutulması gerekmektedir. Diğer taraftan adli mercilerin önlerine gelen kadına yönelik şiddet vakalarının titizlikle araştırılması, olayların her ne şekilde olursa olsun basit vakalar olarak değerlendirilmeyerek sebep ve sonuçları ortaya koyulmak suretiyle Barolar, üniversiteler ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile koordineli bir şekilde önleyici tedbirlerin düzenlenmesinde dikkate alınmasının sağlanması zorunludur. Ancak böyle bir toplumsal dönüşüm uzun vadede şiddet eylemlerinin en aza indirgenmesini sağlayabilecektir.

Kadını ve erkeğiyle bilinçlenen toplumda daha sağlıklı bireylerin yetişeceği, kadının da erkek ile aynı insan haklarına sahip olduğunun toplum tarafından içselleştirileceği kuşkusuzdur.

Bu özel gün dolayısıyla Düzce Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak, kadının cinsel, fiziksel, psikolojik bütünlüğünün dokunulmaz olduğunu, kadına karşı cinsiyetçi yaklaşıma dayanan tüm şiddet ve ayrımcılık eylemlerinin karşısında duracağımızı, kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar Baro olarak çalışmalarımızı sürdüreceğimizi bir kez daha önemle bildiririz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

23.12.2024
AV. EROL BATUM
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.