Günümüzden tam 56 yıl önce, 25 Kasım 1960 tarihinde, Dominik Cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı gelen üç kadının cansız bedenleri bir uçurumun kenarında bulundu. Her ne kadar olay ilk olarak resmi kayıtlara ölümleri "normal ölüm" şekilde geçirilmek istenmiş ise de çok geçmeden durum anlaşıldı. Bu üç kadın, üç kız kardeş, diktatörlük askerleri tarafından tecavüze uğramış, işkence sonucu öldürülerek uçuruma atılmıştı. O tarihten itibaren Mirabel kardeşler, namı - ı diğer kelebekler, kadına yönelik şiddetin simgesi haline geldiler.
Yıllar sonra, 1999'da Mirabel kardeşlerin anısına ithafen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ölüm yıldönümleri olan 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilmiştir. Bu kapsamda ülkemiz dahil tüm BM üyesi tüm ülkelerde her yıl 25 Kasım'da düzenlenen çeşitli etkinliklerle kadına yönelik şiddete dikkat çekilerek şiddetin ortadan kaldırılabilmesi için yapılması gerekenler hususunda çalışmalar yapılmaktadır.
BM üyesi olan ülkemiz, aynı zamanda Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzalayan ülkelerden biri. Ne var ki CEDAW’a taraf bir ülke olan Türkiye, halen kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda Dünya sıralamasında oldukça gerilerde kalmakta ve şiddet ve ayrımcılığın boyutları her geçen yıl artmaktadır.
Özellikle son yıllarda kadın cinayeti oranında meydana gelen yüksek artışa ve yine aile içi şiddet vakalarının katlanarak çoğalmasına dehşetle şahit olmaktayız. Ülkemizde her gün onlarca kadın eşinden, sevgilisinden dayak yemekte, işkence görmekte, taciz ve tecavüze uğramaktadır. Bunun yanında çalışmaları engellenerek yahut ağır işlerde çalıştırılmakla birlikte kazancına el konularak, kadınlarımıza ekonomik şiddet uygulanmaktadır.
Yasal mevzuatta yapılan yeni düzenlemelere ve yaptırımların ağırlaştırılması noktasındaki gelişmelere rağmen, şiddetin doğumunun engellenmesine yönelik uygulamada uzun ve kısa vadeli çalışmalar yapılmadığından, maalesef şiddetin önüne geçmemiz mümkün olamamaktadır. İlgili devlet birimlerinin ve sivil toplum örgütlerinin ortak çalışmaları ile aile içi şiddeti ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için gerçekleştirilen kampanyalar geliştirilerek arttırılmalı, ana-baba eğitim programları başlatılmak suretiyle, şiddet henüz yaşanmadan, önleyici tedbirler alınmalıdır. Ancak ve ancak bu şekilde kamuoyunun belli bir bilinç düzeyine gelmesi ile zarar doğmadan sonuçların önüne geçmek, toplumda başta kadına yönelik şiddet olmak üzere tüm şiddet eylemlerini en aza indirmek mümkün olacaktır.
Öte yandan şiddet mağduru kadınların korunması ve rehabilite edilmesi için hayati önem taşıyan sığınma evlerinin sayısının nüfusla karşılaştırıldığında çok yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir. Kadın sığınma evlerinin arttırılmasının yanında kadınlarımıza ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardım yapılmak suretiyle şiddet mağduru kadınların yaşadıkları travmadan kurtulmaları sağlanmalı, yapılacak istihdam projeleri ile öncelikle kadınlarımızın iş hayatına entegre olmasının önü açılmalıdır. Zira bilinçlenen, ekonomik özgürlüklerini kazanan kadınlarımızın hayata ve erkek egemen topluma karşı daha dik duracağı, yetiştirecekleri yeni nesilleri de bu düşünce yapısı ile yetiştirecekleri açıktır.
Düzce Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak, kadının cinsel, fiziksel, psikolojik bütünlüğünün dokunulmaz olduğunu, kadına karşı cinsiyetçi yaklaşıma dayanan tüm şiddet ve ayrımcılık eylemlerinin karşısında duracağımızı, kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar gerek Baromuz olarak müstakil çalışmalarımız sürdüreceğimizi ve gerekse bu konuda oluşturulan tüm platformlara katkıda bulunmaya devam edeceğimizi bildiririz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Düzce Barosu Kadın Hakları Komisyonu
Adına Düzce Barosu Başkanı
Avukat Azade AY